Miyase Sertbarut

YAZMASAM OLURDU

YAZMASAM OLURDU

Yazmasam olurdu, ama bir çift göz, bir çift ayak, bir çift kulakla tamamlardım hayatı. Yazdığım için yüzlerce göze, yüzlerce kulağa ve kırkayağı sollayan ayaklara  sahip oldum. Her yeri görüyor, her sesi duyuyor, her yere gidebiliyorum; üstelik odamdan da çıkmıyorum.

Yazmasam olurdu; ama kitap fuarında yirmi yaşlarında bir üniversiteli tam karşımda durup ‘Kırmızı Kartal’ı unutamıyorum.” demezdi. Böyle bir zaman dilimini paylaştığımız için gözlerimiz karşılıklı nemlenmezdi.

Yazmasam olurdu, neden olmasın? Kargalara yine aynı sempatiyle bakardım ama Mavi Karga’yla tanışamazdım. Kırmızı bir telefon kulübesinde Yuan Huan kimliğimle hikâyeler anlatamazdım.

Yazmasam olurdu, ama bu kadar uzun yaşayamazdım, ömrüm kısa olurdu.

Yazmasam olurdu, yine bitpazarlarına giderdim,  türlü insanların hikâyesine kulak verirdim, ama pazar dağıldığında hikayeler çer çöp içinde yapayalnız kalırdı. Onları, hak ettikleri temiz sayfalara davet edemezdim.

Yazmasam olurdu, ama zamanımın çoğu Google’da ve YouTube’da arama yapmakla geçerdi. Arama cümlem hep şu olurdu: “Karın ağrısı nasıl geçer?”

Yazmasam olurdu, cezaevlerindeki çocukların ve gençlerin hâlini yine gözümün önüne getirebilirdim ama cezaevi müdürlüğünden bir davet bekleyemezdim, yazarak içeri giriş bileti elde ettim.

Yazmasam olurdu, ama yalnızca kimliğimdeki kişi olarak yola devam ederdim. Yazdığım için pek çok kimlik edindim, hiçbiri sahte değildi. Bazen yedi, bazen yetmiş yedi yaşında oldum; bazen ağaç, bazen karga, bazen robot, bazen insan olarak aylar yıllar geçirdim.

“Yazmasam olmazdı.” diyemiyorum, hiçbir şeyi bu kadar yüceltmemek gerektiğini düşünenlerdenim, iyi bir terzi de olabilirdim, iyi bir bahçıvan da, ama yazarak hepsi olabileceğimi keşfettim, bu yolu seçtiğim için hiç pişman değilim.

Kategoriler