Miyase Sertbarut

Gazete Duvar

Miyase Sertbarut: Dünyayı paragraf sorularını çözenler değil, iyiler kurtaracak...

4 Şubat 2020, Ecem Kodak, Gazete Duvar

DUVAR – Yazar Miyase Sertbarut Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1985 yılında mezun oldu. Ankara, Sivas ve Antalya’da Türkçe öğretmenliği yaptı. Yazmaya radyo oyunlarıyla başlayan Sertbarut’un, TRT radyolarında oyunları seslendirildi.

“Üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü seçtim, ama edebiyat ve estetik adına fazla bir şey öğrenemedim. Çünkü 12 Eylül’ün hemen sonrasıydı, 1980 darbesi iyi hocaların çoğunu ortadan kaldırmıştı. Ne öğrendiysem arkadaşlarımdan ve kitaplardan öğrendim” diyen Sertbarut ile çocuk edebiyatını ve Ünsüz Youtuberın Günlüğü’nü konuştuk.

‘EDEBİYAT DÜNYANIN EN SANAL AMA EN GERÇEK HİSSETTİREN OYUNUDUR’

Radyo tiyatroları, yetişkin edebiyatı gibi çeşitli türlerde eserler vermişsiniz. Yolunuz çocuk edebiyatıyla nasıl kesişti?

Edebiyata bir bütünlük içinde bakıyorum, çünkü tüm alt dalları kapsayan şey, edebiyatın bir anlatı sanatı olması. Sahne oyunları da, radyo tiyatroları da, yetişkin romanı da, masallar da sözcüklere dayalı bir kurgusal yapıdır. Başlangıçta radyo oyunları vardı evet, çünkü beni çocukken en çok besleyen oydu. Portatif radyom elimden düşmezdi, hangi saatte hangi oyun başlayacak bilirdim, şimdiki çocuklar nasıl tablet, telefon düşkünüyse ben de radyo düşkünü biriydim. Belki de radyo oyunları yazarak vefa borcumu ödemek istedim.

Çocuk edebiyatıyla yolumun kesişmesi kaçınılmazdı, çünkü öğretmendim. Sınıfta, okul bahçesinde günümün beş altı saati 10-15 yaş grubuyla geçiyordu. Esprilerini duyuyordum, neyi sevip neyi sevmediklerini, hangi metinlere uzak durup hangileri ile empati kurabildiklerini, sözcük hazinelerini, tasvirlere karşı dirençlerini öğreniyordum. Çankaya Belediyesi’nin 1996 yılındaki çocuk öyküleri yarışmasına yolladığım dosya, birincilik alınca buna devam edebileceğimi düşündüm. Çocuklar ve gençler için yazmak, bana bir şey daha göstermişti, daha fazla empati gücü gerekliydi. Kuşak çatışması denen şeyi silip atmalıydım, her yaştan olmalıydım. Çocuk, yaşı gereği oyuna daha yatkındır ve ben oyun kurucu olmaktan mutlu olduğumu fark ettim. Edebiyat, dünyanın en sanal ama en gerçek hissettiren oyunudur. Bu oyuna dahil olduğum anlarda kendimi hep iyi hissederim.

Günümüzde çocuk edebiyatı oldukça popüler bir hal aldı. Peki içerik kalitesiyle ilgili düşünceleriniz neler?

Evet, çocuk edebiyatı Türkiye’de hızla yol alıyor. Gösterilen ilgi, şimdilik faydacılıktan kaynaklanmakta. Yani amaç ders başarısını yükseltmek, sınavlardaki paragraf sorularını hızlı anlayıp doğru cevap verebilmek… Tabii edebiyatın asıl amacı bu olamaz, çünkü dünyayı paragraf sorularını en hızlı çözenler değil, iyi insanlar kurtaracak! Edebiyat bir adalet arayışıdır, bireysel ya da toplumsal arenada bir hesaplaşmadır. Niyet ne olursa olsun çocuk ve gençlerin okuyor olması elbette çok değerli.

İçerik olarak çeviri kitapları daha başarılı buluyorum, çünkü onların içinde zorlama mesajlara pek rastlamıyoruz. Okumanın keyifli bir süreç olduğunu, bir anlatı sanatı olduğunu biliyorlar. Didaktik değiller, çocuğun dünyasına ve bakış açısına vakıflar. Bizde ise okulun, velinin, öğretmenin beklentisine göre, neredeyse ısmarlama kitap yazılıyor. Ama biz böyle çok şey öğretmeye çalıştıkça çocuklarımızı hiçbir şey öğrenemez hâle getiriyoruz.

‘EDEBİYAT AZINLIKTA KALAN İNSANLARIN İŞİDİR’

Ülkemizde okuma oranının düşük olmasını neye bağlıyorsunuz?

Herkesin okumasını bekleyemeyiz, edebiyat tüm dünyada azınlıkta kalan insanların işidir. Okumak hayal gücü ister, azıcık zahmetlidir, insanların çoğu o azıcık zahmete bile girmek istemez, kolayı seçer. Okuma alışkanlığı çocuklukta kazanılmayınca ileride iş daha da zorlaşır. Bu yüzden çocuklara didaktik değil, heyecanlı kurgularla yaklaşmak gerekir.

Ailelere bu konuda ne gibi önerileriniz var?

Çocuklarının okuduğu kitapları onlar da okusun, birlikte kitap hakkında yorumlar yapsınlar, beğendikleri beğenmedikleri noktaları konuşsunlar. Nasıl ki birlikte yedikleri bir yemeği konuşuyorlar, aynı şeyi kitaplar için de yapsınlar. Yani kitaba yakın olduklarını, hayatlarının bir parçası olduğunu çocuğa fark ettirsinler.

Ünsüz Youtuberın Günlüğü ile çocukların adeta kahramanı oldunuz. Bu kitabı farklı kılan ve bu kadar çok sevdiren şey sizce nedir?

Popüler kültürden yola çıkmak, okurun ilk adımı atmasını kolaylaştırır. Özellikle de okurlarınız çocuklar ve gençlerse. Onlarla benim aramdaki samimi selamlaşma “youtuber” sözcüğünden kaynaklandı. Tabii olayı bununla sınırlamak ne beni ne okuru tatmin ederdi, bu yüzden sayfalar ilerledikçe konu derinleşti ve Youtube yalnızca sahne perdesi olarak kaldı. Tek işlevi, bölüm başlarken açılmak, bölüm sonunda kapanmak. Ben o sahnelerde çocukları bambaşka konularla yüzleştirdim. Gen teknolojisi, tüketim, reklamlar ve markalarla kuşatıldığımız bu dünyada, vitrindekiyle depodakinin farkını gösterdim.

Ünsüz Youtuber Troller şimdiden çok ses getirdi. Ünsüz Youtuber serisinde hangi konuları ele aldınız?

Birinci kitapta reklamların bizi nasıl manipüle ettiğini, hayvan haklarını, tüketime yönlendirildiğimizin farkında olmamız gerektiğini anlattım. Troller’de ise internetin açık bir kapı olduğunu, iyiliğin de kötülüğün de o açık kapıdan sızabileceğini, ülkemizdeki seçim kampanyalarının komik yanlarını, seçimlerde var edilmeye çalışılan imajın sahte olabileceğini, kadın adaylara bakışımızı anlatmaya çalıştım.

Çocuklar yeni çıkacak kitaplarınızı iple çekiyor. Yakın zamanda çıkacak yeni bir projeniz var mı?

İşte en sevdiğim soru! Çünkü yeni bir kitap, yeni bir heyecan demektir. Ben bu heyecanı hep diri tutmak isteyenlerdenim. Üç ay sonra bir kitabım çıkacak, şu anda yazmaya devam ettiğim bir kitap daha var, yine başka bir dosya için aldığım notlar var. Yazmak, bizi kuşatan yanlışlıkları kabullenmemekle doğrudan ilgili. Ben de kabul etmiyor ve alternatif aramaya devam ediyorum.

                                 

Kategoriler