Miyase Sertbarut

Bana Trol Sayını Söyle...

BİRGÜN KİTAP 8.4.2010 Ecem Kodak

Bana trol sayını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim!

Kaleminin kuvvetiyle çocuklar kadar yetişkinlerin de severek okuduğu usta yazar Miyase Sertbarut ile Altın Kitaplar’dan çıkan yeni romanı “Ünsüz Youtuberın Günlüğü - Troller” hakkında konuştuk.

Anlatım gücünüz ve mizah tarzınız özgeçmişinizi bile farklı kılmış. İlkokul yıllarınızda başlayan “karın ağrınızın” yazmaya başlamakla son bulduğunu belirtmişsiniz. Bu süreç nasıl gelişti?

Aslında okula giden çocukların büyük kısmının karnı ağrır ama bunu dile getirmekten türlü nedenlerle çekinirler. Anne babanın, öğretmenin, devletin beklentileri çocuğun üzerinde bir baskı oluşturur. Çocuk okulu sevmiyorum ya da öğretmenimi sevmiyorum diyemediği için çoğu zaman yalan söylemek zorunda kalır. “Karnım ağrıyor.” demek çocuk için “Olması gereken bu değil.” demektir. Ben de karnımın ağrıdığını ancak 45’ime geldiğimde söyleme cesareti bulmuştum.

Eğitim sistemi yaratıcılığı ortaya çıkarmaya yönelmiyorsa, insanı klişelerle formatlamaya ağırlık veriyorsa, sınıfta yalnızca öğretmenin dediği doğru kabul ediliyorsa karın ağrısı kaçınılmazdır. Bunu hem öğrenciliğim hem öğretmenliğim süresince hissettim. Yaratıcılığın, insanın içindeki sınırsızlığın ne olduğunu ise yazmaya başladığımda fark ettim, işte o zaman kendimi iyi hissettim. Şimdi ise çocuklar kendini daha iyi hissetsin diye, hiç olmazsa kitap okurken karın ağrısı çekmesinler diye yazmaya devam ediyorum. Okurlarımla karşılıklı bir iyi hissetme hâli yaşıyoruz diyebilirim.

               

    Çocukluğunuzdan bugüne örnek aldığınız veya sevdiğiniz yazarlar hangileri?

Yazarlığın temelinde doğal olarak iyi bir okur olmak yer alır. Başkalarını okumayan kendi sesini, kendi üslubunu keşfedemez, hayal gücü de okumakla gelişir. Çocukluğumda kitapların içine girmeyi keşfettiğimde aklımda yazar olma fikri yoktu. Okumak muhteşem bir şeydi, oyun gibiydi, cansız varlıklar canlanıyor, olmayan insanlar konuşuyordu; asla karşılaşmayacağım insanların hayatlarına tanıklık ediyor, başka hayatları ben de yaşıyor gibi oluyordum. Bana bu hissi yaşatan öncelikle Orhan Kemal’di. O benim ortaokul, lise yıllarımın kahramanıydı. Dilini, kısa cümlelerini, doğallığını, diyaloglarının gerçekliğini, sokağı kitabın içine taşımasını çok sevmiştim. Kitap gibi değil, hayatın ta kendisiydi, çok samimiydi. Sonra Mehmet Seyda da başka açılardan beni besledi, insanın iç dünyasını, derinliğini anlatıyordu, insanın ağzı bir şey söylerken ruhu başka bir şey söyleyebilir, bunu gösteriyordu. Benim kuşağımdan pek çok insan gibi ilkokul, ortaokul yıllarında Kemalettin Tuğcu’yu da okudum, günahıyla sevabıyla o da bana çok şey kattı. Jules Verne ise bir yapının iskeleti nasıl kurulur bunu öğretti. Aslında “öğretmek” sevimsiz ve soğuk bir fiil ama andığım yazarlar ne sevimsiz ne soğuktular. En kalıcı öğrenme ise farkında olmadan içimize aldıklarımız, bu yüzden yazarına dikkat etmeden dinlediğim radyo oyunlarının bana kattığı çok şey var. Ben de yazarlığa aslında radyo oyunları ile başladım; akışın nasıl sağlanacağını, diyalogların nasıl temiz ve hayata uygun olması gerektiğini o zaman öğrendim, oyun metinleri yazarken de yol göstericim, yazdıklarımın üzerini çizen, doğrusunu gösteren Erhan Bener’in kardeşi dramaturg Bilge Bölükbaşı oldu.

Günümüzde ise Ursula K. Leguin, Neil Gaiman’ın 15 yaş ve üzeri için yazdıkları, Johne Boyne kitapları, Patrick Ness’in bazı kitapları. Yeni şeyler söyleyen cesur yazarları seviyorum.

Ülkemizde kitap okuma alışkanlığı düşük olmasına rağmen çocuklar “Ünsüz Youtuberın Günlüğü”nü çok beğenmişti. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?

Çocukların okumayı sıkıcı bulmasında en büyük pay tabii ki kitapların sıkıcı olmasıdır. Bırakın çocuğu yetişkin olarak ben de sıkılıyorum bazı kitaplardan. Çocuğun yaşına uymayan cümleler, didaktik bir üslup, kitapta çocuğun bakış açısının olmaması, inandırıcı olmayan bir kurgu, dilin edebiyatla uzaktan bile olsa bir akrabalığının bulunmaması gibi türlü arızalar var yayınlarda. Çocuklar nasıl kötü bir filmi sıkıcı buluyorsa kötü bir kitabı da sıkıcı bulabilir, tatsız bir yemeği reddettiği gibi tatsız bir kitabı da reddedebilir. Burada sorun yetişkinlerde, yayınlanan tüm kitapların okunabilir olduğunu sanıyorlar ve çocuk okumak istemediğinde suçu kitapta değil çocukta arıyorlar.

Ünsüz Youtuberın Günlüğü’nün başarısı ise öncelikle popüler bir noktadan hareket etmesiydi. Bu yanıyla çocuğun dikkatini ve sempatisini yakaladı. Ama kitap popülerliğin sığlığından daha öte bir yerdeydi. Okuyucu, sayfalar ilerledikçe yotuberlık olayından çok daha fazlasıyla karşılaştı. Derinlik buldu, mizah ve samimiyet buldu; yanı sıra toplumsal sorunlar, hayvan hakları, ergenlik psikolojisi, reklamların manipülasyonu... Bu yoğun içerikle de çocukların ve öğretmenlerin takdirini kazandı.

Ünsüz Youtuberın Günlüğü çocukları ciddiye alan bir kitap, bu özelliği ile kendi okur kitlesini yarattı.

Okurlarınız “Ünsüz Youtuberın Günlüğü Troller”in çıkacağı günü iple çekiyorlardı. Bu kitapta onları ne gibi maceralar bekliyor?

İkinci kitabı sabırsızlıkla beklediklerini biliyordum, sosyal medyadan çok fazla mesaj geliyordu. “Ne zaman? Ne zaman?” Sonunda ikinci kitap “Troller” yayınlandı, trollük yine popüler bir zemin, ben bu zeminde yerel seçimler gibi ciddi bir konuyla onları baş başa bıraktım. Topumun kadın adaylara bakışı, imaj denilen şeyin insanlar üzerindeki etkisi, reklamların, kampanyaların algıyı nasıl değiştirebileceği, internetin nasıl açık bir kapı olabileceği, sosyallik, asosyallik, arkadaşlık ilişkileri gibi pek çok konu ile karşılaşacaklar.

Bu seriyi devam ettirmeyi düşünüyor musunuz?

Ünsüz Youtuberın Günlüğü ilk kitapla bir rüzgâr yakaladı, ikincisi de trollük konusuna el attı. Daha şimdiden “Üçüncüyü bekliyoruz.” diyen okurlarım var. Tabii bu çağrılar insanı motive ediyor ama beni yazmaya iten şey, bu tuttu, bunun devamını getireyim olmadı hiçbir zaman. Ancak güçlü bir konu, güçlü bir heyecan, söylenmemiş, yazılmamış bir şey bana devam kitabı yazdırabilir. Bir de yeni çocukları tanımak ve anlamak için zamana ihtiyacım var, bildiğiniz gibi her yıl çocuklar farklılaşıyor. Aralarında iki yıl olan kardeşler arasında bile artık kuşak farkı var. Dünün çocuklarını heyecanlandıran şey, bugünün çocuklarına yetmiyor. Kendimi güncelleyebilirsem devam ederim, başaramazsam tadında bırakmayı tercih ederim.

                               

 

Kategoriler