Miyase Sertbarut

SAAT CANAVARI

SAAT CANAVARI

Çünkü biz yaşadık tüm bu anlatılanları...

Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (25 Ocak 2016) 

Çocukluk dönemimi çok özlüyorum. Bugünkü çocukların yaşadıkları çocukluğa bakınca özlemime biraz da acı karışıyor. Yalnız özlem benim, acı onlar adına. Böyle çocukluk mu olur, diye soruyorum kendime. Top oynayabilecekleri bir arsa kalmadı sokaklarda. Hoş, sokak da yok ya artık… Bisiklete binecekleri bir alan da yok dolayısıyla. Tüm bunların ışığında “Pal Sokağı Çocukları” geliyor aklıma. Bugün o kitabı okuyan çocuklar bizimle aynı anlamı çıkaramayacaklardır. Çünkü çok yabancı oldukları bir dünya var orada da. Dört duvar arasında, önlerinde bir ekran yalnız bir çocukluk dönemi geçiriyorlar. Odada birden fazla olsalar bile yalnızlık değişmiyor. Çünkü odadaki kişi sayısının iki katı sayıdaki göz ekranlara kilitlenmiş oluyor. Yanlarındakini görmüyorlar bile. Hâl böyle olunca mevsimler değişiyor, yaz geliyor geçiyor, kış esiyor geçiyor, ilkyaz, güz derken manzara hiç değişmiyor. Oysa ilkyazda sahibini bilmediğimiz bahçelerde eriklere dalardık. Yaz demek bisikletlerin sahaya inmesi demekti. Güzün, kışın başka başka güzelliği vardı. Kış, soba demekti örneğin. Üzerinde her daim kaynayan bir ıhlamur demliği. Akşamları ise kestane… Hele ki portakal kabuğunun soba üzerinde kararırken bıraktığı o hoş koku… Şimdinin fiziki şartları çok olanak vermese de bunlara, çocukların da çok umursadıklarını düşünmüyorum zaten. Günümüz çocuklarını kıskandığım tek husus onlar için yazılan kitaplardır. Bugün onlara sunulan çeşitlilikteki kitaplar da bizim dönemimizde yoktu. Neyse ki bu konuda onlardan gerikalmış değilim.

             

Bu kadar sözden sonra gelelim kitabımıza. Bugünkü kitap çocuklara mı yoksa yetişkinlere mi yazılmış emin olamadım aslında. Miyase Sertbarut’un yazdığı, Tudem Yayınları tarafından yayımlanan “Saat Canavarı” yaşı bugün 35-40 olanların çocukluk dönemlerinden bir kesit. Tüm öykülerde kendimi buldum. Bugünün yaşamı kolaylaştıran karmaşık teknolojisi, hızlı temposu yok bu kitapta. Az evvel sözünü ettiğim yaşam güzellikleri ile örmüş öykülerini yazar. Bu yüzden tereddütlüyüm, çocuklar ne düşünürler diye, kendilerine çok yabancı bu dünyayı okuduklarında.

Arka kapakta diyor ki; “Bu kitapta hayatın içinden gerçek çocukları bulacaksınız. Türlü mahallelerde dolaşıp evlerden birinde sizin gibi bir çocukla karşılaşacaksınız.” Evet, o gerçek çocuklardan biriyim ben. Fakat bugün okul, dershane, sportif kurslar ya da yetenek kursları arasında boğulan çocuklar gerçek çocuklar mı? Oyun alanlarının yokluğundan, basketbol/futbol oynasın diye kurslara taşınan bir nesilden söz ediyoruz değil mi? Yaşamlarının henüz başında kıyasıya rekabete tabi tuttuğumuz, yaşamın tüm acımasızlığıyla yoğurduğumuz çocuklardan…

Kitap on beş öyküden oluşuyor. Her biri insana dair, insanca davranmaya yönelik yol gösteren öyküler. Üzerinde yaşadığımız dünyanın yalnızca insanlar için değil kurbağalar, köpekler için de dönen bir küre olduğunu göstermeye çalışıyor çocuklara. Dedim ya insana dair, insancıl diye; “dayanışma”nın yaşamlara katacağı güzelliklere de dikkat çekiyor. Çocuklar kendilerinin yaşayamadığı fakat anne-babalarından dinledikleri bir dünyayı okuyacaklar bu kitapta.

Çocuklar okusunlar bu kitabı. Ütopya olduğunu düşünmesinler böyle bir dünyanın. Çünkü biz yaşadık tüm bu anlatılanları. Geçmişine özlem duyan, modern çağın kölesi olmuş, 35-40’lı yaşlarını yaşayanlar da okusunlar. Geçmişi anımsamakta yarar var. Belki biraz dinlendirir…

   

OLCAY MAĞDEN ÜNAL, İyi Kitap Dergisi, Aralık 2015, Sayı: 79

ON BEŞ ÖYKÜ, ON BEŞİ DE TÜRLÜ TÜRLÜ

Türk çocuk ve gençlik edebiyatının üretken ve hatırı sayılır kalemlerinden; öykü, masal ve romanlarıyla tanıdığımız; Sisin Sakladıkları, Çöp Plaza, Buz Bebekler ve daha birçok kitabın yazarı Miyase Sertbarut’un Saat Canavarı adlı eseri, anlatıcıları çocuklar olan on beş kısa öyküden oluşuyor. Çocukların kimisi aksi ve ihtiyar bir komşuyla uğraşıyor kimisi tatlı bir köpeği koruma telaşına düşüyor kimisiyse bir ananas sayesinde eski dostlarına kavuşuyor. Bütün öyküler süzüldüğündeyse okurun eleğinde çocukların o her çeşit şerden uzak samimi merakları kalıyor. O elek ki böylece pahası, içtenliği olan saf bir parıltıyla ışıldıyor.

Sertbarut’un diğer kitaplarından da aşina olduğumuz alışılmışın dışında maceralarla dolu zengin hayal gücü yine devreye girip bu on beş öykünün on beşinde de okuru çeşit çeşit atmosfere sokuyor. “Çukura Düşen Kurbağa” ile uzak bir köye; “Sobacı” ile yanında Ankara’nın soğuğuna götürüyor. Şans, Talih, Kader, Kısmet…” öyküsünde içinde oturan herkesin koca bir aile sayıldığı o eski mahallelerden birine doğru yol alırken İkizler Şenlikte” ile soluğu, türlü rengin birleşip raks ettiği bir şenlikte alıyoruz.

Mizahın da kendini aratmadığı, bazen bir parça hüzünle harmanlanan eğlenceli satırlarda çocukların karşılaştıkları sorunlara getirdikleri akılcı ama yanı zamanda duygusal yönü de ağır basan çözümlere tanıklık etmek mümkün. Bununla birlikte bir zamanlar çocuk olan yetişkinlerin mantıklı olma gayreti içinde aynı hissî emele ulaşma hususunda zorluk çektikleri fark ediliyor. Yani aslında yazar günümüzde farklı konularda içine düştüğümüz sorunları, bize yine bizim aracılığımız ve çocukların yardımıyla anlatıyor.

Okurunu başlamakla bitirmek arasında sürükleyici bir maceraya çıkaran kitabın sayfalarının arasında Selma’yla taşkınlığı adına yansımış huysuz bir komşudan kiraz kaçıracak; çilek reçelinin bazen sıradan bir reçelden daha fazlası olduğunu görecek ve bir köpekten daha iyi olanın iki köpek olduğunu keşfedeceksiniz. Üstelik bunu yaparken öyküler size tepeden bakmak yerine kelimeleriyle sizi sarmalayacak ve kısa olsalar dahi her biri karşınıza eksiksiz bir dünya çıkarıp hayalinize dolacak. Böylece her hikâyede yeni kahramanlar edinip onların hislerine kulak verecek, birbirini kovalarcasına sıralanan sözcüklerin arasında tek nefeslik bir koşuya çıkacaksınız.

Yazdığı farklı türdeki ve farklı yaş gruplarına hitap eden, gerek kahramanları gerek ele aldığı konular açısından edebiyatımızda kendine zemini sağlam ve bir o kadar da benzersiz bir yer edinen Miyase Sertbarut’un kaleminden çıkan on beş çocuğun öyküsüne Mavisu Demirağ’ın rengârenk ve sıcacık çizimleri eşlik ediyor. Saat Canavarı, çocukları kendilerini yabancı hissetmeyecekleri bir ortamda gezintiye çıkarırken aynı zamanda onlara hem okuma alışkanlığı ve sevgisi kazandıracak hem de bu sevgiyi pekiştirecek cinsten bir eser. Ne de olsa merak hiçbirimizin kaybetmek istemediği, çocukluğunu özleyen yetişkinlerin dahi yitirmemek için gayret sarf ettiği en değerli hazinelerimizden biri. Neyse ki bunun farkında olan, çocukluğunu henüz kaybetmemiş yazarlarımız var.

Kategoriler